Sivil toplum Espoo Sözleşmesi’nin neresinde -2

Espoo Sözleşmesi’nin örtük ihtimallerini bu defa Sinop Nükleer Santral Projesi için değerlendirelim.

Mevcut yasalar uyarlanmış, hukuk tarafsızlığını ve bağımsızlığını kaybetmişse mücadelenin bu ayağını sınır ötesine doğru uzatmak bir seçenek olmanın ötesinde midir? Geçen hafta Akkuyu Nükleer Santrali‘yle ele aldığımız Espoo Sözleşmesi‘nin örtük ihtimallerini bu defa Sinop Nükleer Santral Projesi için değerlendirelim.

Türkiye’de biri bitmeden ikincisinin kurulması için Sinop’un işaret edildiği nükleer santral projesine dünyanın ikinci büyük nükleer felaketinden iki yıl sonra karar verildi. Fukuşima’dan yükselen radyoaktif etkilere dair kabuslar dünya kamuoyu tarafından da görülmeye başlamışken Japonya ile hükümetlerarası anlaşma 2013 yılında imzalandı. “Hatalarımızdan ders alıyoruz!” mottosuyla ülke içinde yaşanan korku ve paniğin sevk ettiği nükleer santralleri tekrar çalıştıramama ihtimaliyle dünya nükleer endüstrisinin imajını kurtarmak adına en “akılcı” yol, şirketleşen dünyanın pazarlama mantığına uygun olacaktı. Kullanamadığını parlatarak satmak gibi bir stratejiyle bu sermaye yoğun riskli teknoloji ve binlerce insan kaynağına yönelik yeni müşteri küresel piyasada nasılsa bulunabilirdi…

Devamını Oku

Sivil toplum Espoo Sözleşmesi’nin neresinde? 1

Sınıraşan etkileri haiz nükleer tehlike nedeniyle ‘başkaları’ için de kaygılanmak Espoo Sözleşmesi’yle aralanacak kapıdan komşu ülkelerde açan güneşin girmesiyle karanlığı dağıtabilir,

Bir kazanın meydana gelmesiyle geniş coğrafyaları radyasyona maruz bırakabilen; olağan işletim süreçlerinde dahi ekosistemin yapısını bozduğu uzun vadedeki kümülatif negatif etkileriyle bilimsel olarak ispatlanmış bulunan nükleer santral tesislerinin bir “proje” formunda sunulmasıyla karar alım süreçleri, salt yıkımın altına imza atan ülkelerle sınırlı tutulamaz. Bu tesislerin kurulum, işletim, atık, söküm hatta yakıt sevkiyat süreçlerine dair en azından aynı bölgedeki ülkelere yönelik bilgi vermesi de bir zorunluluk kabul edilmelidir.Bu bağlamda, uygulamada katılımcılığı öne çıkaran iki temel metin 2001’de yürürlüğe girerek ortak bir coğrafyada bulunan herkesin çevresel bilgiye ulaşmasını ve kararlara katılmasını şart koşan “Çevresel Bilgiye Erişim, Karar Vermede Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru”(Aarhus) Sözleşmesi ile 1997’de yürürlüğe giren Sınır aşan Çevresel Etki Değerlendirmesi (Espoo) Sözleşmesidir. Şüphesiz petrokimya tesisleri, biyolojik artıma, atık yakma tesisleri, kömürlü termik santraller gibi ekosistemi zehirleyen her tür faaliyet de bu sözleşmelerin kapsamında düşünülebilir.Lakin biz bu yazı için nükleer santralleri; karar alma süreçlerinde proaktif yaklaşımı benimsediği kabul edilen Aarhus ve Espoo sözleşmelerinden de farklı demokrasi iklimine sahip olan ülkelerle etkileşimin imkanlarına kapı aralama ihtimali bulunan ikincisini baz alacağız. 

Devamını Oku

‘Akkuyu’da yaşananlar nükleer enerjiyi savunanların bile karşı çıkmasını gerektirecek kadar vahim’

Azami güvenlik gerektiren nükleer tesislerde daha inşaat aşamasında böyle kazalar meydana geliyor ve gerçekler halktan gizleniyorsa, genel nükleer risklerin de ötesine geçildiğini söyleyen nukleersiz.org Koordinatörü Pınar Demircan, ‘Akkuyu NGS’de yaşananlar nükleer enerjiyi savunanların bile karşı çıkmasını gerektirecek kadar vahim’ dedi.

For English :

Mersin’in Gülnar ilçesinde inşasına devam edilen   Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) 19 Ocak salı günü akşam saatlerinde meydana gelen ve çevredeki  evlerin, arabaların camlarının kırılmasına neden olan patlama hakkındaki belirsizlik devam ediyor.

Mersin Valiliği ve Akkuyu Nükleer A.Ş’den yapılan açıklamalarda patlamanın planlı bir şekilde yapıldığı söylense de olayın arka planındaki detaylar ile patlamanın halihazırda reaktörlerin oturtulacağı zemine, santral inşaatına veya çalışanlarına zarar verip vermediğine dair bilgiler paylaşılmadı.

‘İş yapma biçimleri güvenlik tehlikesinin kaynağı’

Devamını Oku