2020, Covid 19 korkusu nedeniyle dünya genelinde maske ile tanışılan bir yıl olurken, nükleer enerji açısından tam tersi şekilde gelişti. Nükleer enerji santrallerinin özellikle güneş enerjisi yatırımları karşısındaki dezavantajlı konumu inkar edilemez düzeye geldi, nükleer santrallerin maskesi düştü.
2020, nükleer santrallerin promosyoncuları tarafından bile “yenilenebilir enerji” şeklinde lanse edilmesinden vazgeçtiği, güneş enerjisinin maliyet ve verimlilik hesaplarıyla zirveye oturduğu bir yıl oldu. Uzunca bir süre “karbonsuz enerji” olarak tanıtılan, direkt karbon salmasa dahi direkt radyasyon salan, gerek denizin gerekse atmosferin sıcaklık artışını tırmandıran etkileriyle nükleer yakıt çevrimi içinde küresel negatif etkilere haiz olan atık sorunu genel anlamda yani dünya çapında deneyimlenmediği için yeterince anlaşılamayan nükleer enerji, bu açılardan değilse de kârlılık planlarını desteklemediği için sınıfta kaldı. Nihayet nükleer karşıtlarının yıllardır haykırdığı bir gerçeği iş insanları da kaçınılmaz şekilde ve yüksek sesle kabul etti: Nükleer enerji tesisinin inşaatı maliyetlidir, pahalıdır, uzun sürer; nükleer enerji üretimi maliyetlidir, verimli değildir, risklidir, öngörülemeyen maddi manevi maliyetlere enerji üretimi dışındaki motivasyonlar için katlanmak demektir.
Devamını Oku