Deprem ve Afetler

Depremler, tsunamiler, seller hatta bazen fırtınalar nükleer santrallerde işlerin çok ciddi şekilde ters gitmesine sebep olabilmektedir. Deprem kuşağında olan ve son on yıl içerisinde dört büyük deprem yaşayan Türkiye’de de nükleer santral inşa etmek son derece riskli bir karar.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun ‘Temel Güvenlik İlkeleri’nde dahi nükleer reaktör güvenliği açısından sismik hareketler oluşturdukları risk sebebiyle öncelikli bir yere sahiptir; korunmanın ilk koşulu ise aktif fay hatlarının üzerinde nükleer santral inşaa etmemektir.

Türkiye’nin ilk nükleer santralinin yapılmak istendiği Akkuyu Mevkii’de aktif bir fay hattının yanı başındadır. Akkuyu Körfezi Ecemiş Fay Hattı’nın yanı başında konumlanıyor; Ecemiş Fay Hattı’nın Körfez’den uzaklığı 25 km’dir ve 1991 yılında gerçekleştirilen bir araştırma Fay Hattı’nın hala aktif olduğunu ortaya koyuyor. Akkuyu geçmişte büyük depremlerin yaşandığı ve yakın gelecekte de yaşanacağı bir bölge olmakla birlikte 8’den daha büyük bir deprem olasılığı mevcut, gelecek 30 yıl içerisinde 7 veya daha büyük bir deprem olma olasılığı % 50 ve 1872 yılında 7,5 büyüklüğünde bir deprem rapor edilmiş.

Aslında bir nükleer santralde işlerin ters gitmesi için büyük bir depreme dahi gerek olmayabilir. Basit bir fırtınanın veya Blayais Nükleer Santrali’nde de sıkça yaşanan su baskınlarının reaktör çalışırken bir güç kesintisine, acil güç kaynağına ihtiyaç duyulduğu en tehlikeli durumlardan birine sebep olabildiği deneyimlenmiştir. Bu eğer acil durum güç kaynağı düzgün şekilde çalışmazsa, kısa bir süre sonra soğutma sistemlerinin de doğru şekilde çalışmayacağı ve ortaya çekirdek erimesi riskinin çıkabileceği anlamına gelmektedir.

11 Mart 2011’de Japonya’da yaşanan ve Çernobil’in ardından en büyük nükleer felaket olan Fukuşima nükleer santral kazası da bir deprem sonucunda yaşanabilecek nükleer kazaların en güncel ve acı örneğidir.