Uranyum Yakıtı

Bugün dünyada yıllık uranyum üretimi 40.000 tonu bulurken tüketim 60.000 tona ulaşıyor. Bu bir başka deyişle mevcut uranyum stoklarının önümüzdeki yıllarda biteceği anlamına geliyor. Dünyada kesinleşmiş 1,5 milyon ton uranyum rezervi bulunuyor; tahmini rakam ise 3,2 milyon ton. Toplam rezerv endüstrinin ihtiyacını ancak 70 yıl karşılamaya yetecek. Bu nükleer enerjinin hem petrol krizlerinin çözümü olamayacağını hem de mevcut nükleer kapasite arttırılırsa uranyum savaşlarının kapıda olduğunu ortaya koyuyor.

Türkiye’nin doğal kaynakları açısından da durum daha iç açıcı değil. Devlet İstatistik Enstitüsi’nün hazırladığı rapora göre Türkiye’nin uranyum rezervleri sadece 9.000 ton (5.000 mw’lık kurulu güç için 6 yıl yetecek), düşük tonörlü ve rezervli. Uranyum spot fiyatları iki katına çıkmadığı sürece çıkartmak ekonomik bile değil. Zaten uranyum çıkarmanın çevre ve sağlık üzerinde yarattığı büyük riskler nedeniyle uranyum madenciliği kabul eilebilecek bir madencilik uygulaması değil.

Aslında nükleer enerji dünyasında uranyum rezervine sahip olmak da bağımsızlık anlamına gelmiyor. Çek Cumhuriyeti, Rus yapımı Temelin Nükleer Santrali’nin yakıt tedarikçisini 2000 yılında değiştirmeye karar verdiğinde yakıt tedarik ihalesini Westinghouse firması kazandı. Ancak farklı reaktörlerin farklı yakıt teknolojilerine sahip olmaları sebebiyle çok ciddi teknolojik revizyonlara ihtiyaç duyuldu. Daha sonra Westinghouse kusurlu yakıt çubuklarını değiştirmeyi reddetti. CEZ ise Rus yakıtına geri dönmeye karar verse de uzunca bir süre elektirik arzı sağlayamadı.

Uranyum rezervlerinin %52’sinin sadece üç firma tarafından çıkartıldığı ve yakıt üretme teknolojisine sahip beş ülkenin bulunduğu bir endüstride bu gibi durumlar hiç de nadir değil.