Nükleerin politikası

Enerji Bakanlığı’nın kendi rakamları da gösteriyor ki nükleer santrallar yapılsa dahi önümüzdeki yıllarda, fosil yakıtlara daha da bağımlı olacağız. Nükleer enerjinin maliyetleri de ortadayken böyle bir yatırım Türkiye’nin enerji ve iklim politikalarını büyük bir açmaza sürükleyecek.

Bu anlamsız ısrarın ise temelde iki sebebi olabilir. Birincisi, enerji bürokratlarımız enerjilerin dünya üzerindeki gelişimini görmezden geliyor veya gerekli siyasal desteği sağlayacak yönetmeliklerin çıkartılması bazı çevreler tarafından engelleniyor olması. Kesin olan birşey varsa çok daha ucuz, güvenilir ve temiz alternatifler varken nükleer enerji yatırımı yapmanın sadece ve sadece politik bir tercih olduğu.

Ancak politikacılar nükleer enerjideki bu anlamsız ısrarlarını tekrardan değerlendirmek zorundalar. A&G araştırma şirketinin yaptığı kamuoyu araştırması sonuçları, Türkiye’nin nükleer istemediğini somut bir şekilde ortaya koydu; nükleer enerji santralleri konusunda bugün bir referanduma gidilmesi durumunda halkın %64’ü nükleer santral kurulmasına ‘Hayır’ diyor.

Araştırmada sonuçlarına göre, halkın %86,4’ü nükleer santrale yakın bir yerde yaşamak istemediği yönünde görüş belirtiyor. Enerji ihtiyacımızı karşılamak için riske girmeyip temiz kaynaklara yönelmemiz gerektiği görüşünde olanların oranı ise %84,2. BAREM’in yaptığı araştırma da bu sonuçları destekledi.

Bununla birlikte, aslında, Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde olan Türkiye’yi bu süreci daha demokratik bir şekilde yürütmeye zorlayan yasa ve direktifler de mevcut.

  • EU Directive 2004/17/EC’ye göre, ihale yapmadan stratejik bir ortak seçerek herhangi bir projeyi gerçekleştirmesine izin verilmiyor,
  • EU Directive 11/97/EC ve Espoo Konvansiyonu’na göre komşu ülkelerin de dahil edildiği bir çevresel etki değerlendirmesinin gerçekleştirilmesi gerekiyor,
  • Aarhus Konvansiyonu’na göre projelerde bilgiye erişim, halkın katılımı ve yargıya erişim sağlanmalıdır.

Halkı doğrudan etkileyen enerji politikalarına sivil toplumun daha aktif katılımı bütün hükümetlerin öncelikli politikalarından biri olmalıdır.