COP 26 Nükleer Karşıtı Kampanya

COP 26  için Kamuoyuna Duyurumuzdur!

En son Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu, iklim krizinin büyüdüğüne ve enerji kriziyle karşı karşıya olduğumuza vurgu yapıyor.

İklimime Nükleeri Bulaştırma /Don’t Nuke The Climate (DNTC) Ağı olarak COP 26’ya yönelik hazırladığımız bu kampanyayı imzalayarak desteklediğinizi belirtmek için

info@dont-nuke-the-climate.org

adresine lütfen kuruluşunuzun adını, temsilci olarak bir kişi ismi ve logonuzu içeren bir e-posta gönderin.

 

Temiz ve yenilenebilir enerji için acil bir küresel değişime ihtiyacımız var zira, ulusal hükümetlerin fosil yakıtlara ve nükleere bağımlılıktan yenilenebilir enerjiye geçişi aktif olarak kolaylaştırması ve yönetmesi gerekiyor.

Bilinmelidir ki, temiz, güvenli, doğa dostu yenilenebilir enerjiye bu küresel geçiş halihazırda devam ediyor ve istihdam ve fırsat yaratıyor. Bunu çevresel ve sosyal adalet ilkelerine eşitlik, çeşitlilik, esneklik ve toplulukların ve kamusal hak ve fayda sağlamasına dayalı olarak büyütmek, dünya çapında verimlilik ve ve sürdürülebilirlik temelli ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirilmesini ve elektrik erişim güvenliğini de mümkün kılacaktır.

Nükleer enerjiye yatırılan her dolar, yatırımları yenilenebilir enerji teknolojisinden uzaklaştırarak iklim krizini daha da kötüleştiriyor. Nükleer, daha sık devreden çıkarmaların olduğu ve değişen iklim koşullarında güvenli bir şekilde çalıştırılamayan dolayısıyla ısınan bir dünyada giderek enerji güvenliği açısından sorun teşkil eden bir durumdadır.

Nükleer silah testlerinden radyoaktif atık tesislerine kadar nükleer endüstrinin tarihinde işçilerin ve halkların sağlıklarının bozulduğunu, tüm canlıların hak kayıplarına uğradıklarını, yerinden edilmelere maruz bırakıldıklarını dolayısıyla bu şekilde gerek çevreye gerekse kamusal yaşama zarar verildiğini görüyoruz.

Yerli Halklar, siyahiler ve tüm diğer renklerin insanları, nükleer endüstrinin madencilik ve atık depolama gibi ekolojik tahribata yol açan fakat buna rağmen izinleri alınmadan, kayıpları tazmin edilmeden hatta fikirleri sorulamadan maruz bırakıldıkları bu faaliyetler nedeniyle orantısız bir yıkım ve riskle karşı karşıyadır

Üstelik nükleer yavaş, pahalı ve tehlikelidir. Karbon nötr değildir ve benzersiz güvenlik ve atık yönetimi riskleri oluşturur. Endüstrinin kendi ekonomik başarısızlıklarından kurtulmasını, inşaat gecikmelerinin üstesinden gelmesini veya yeni teknolojinin yanlış yaptıktan sonra bu teknolojinin vaatlerini yerini getirmesini beklemek için zamanımız yok.

Uranyum maden bölgelerinin bıraktığı ekolojik miras, nükleer silahlar ve çözülmemiş nükleer atık sorunu, nükleer enerjinin derin risklerini göstermektedir. Kaldı ki bu riskler, değişen iklim tarafından büyütülür ve sürdürülebilirlik ve nesiller arası eşitliğin temel ilkeleriyle temelden çelişir

Unutmayalım, yenilenebilir kaynaklar bize enerji sektörü çalışanları, aileleri ve toplulukları için adil bir geçiş yapma ve sürdürülebilir düşük karbonlu elektriğe güvenli küresel erişim sağlama yeteneği veriyor.Yenilenebilir enerji gerçek, uygun maliyetli, düşük riskli ve temizdir. Nükleer, gelecekteki enerji ihtiyacımızı karşılayamaz.

Küresel olarak, nükleerden farklı olarak geniş sosyal lisansa sahip birden fazla enerji tasarruflu ve yenilenebilir enerji seçeneğine sahibiz. Küresel toplumun geniş bir kesimini temsil eden kuruluşlarımız, nükleer enerjinin güvenilir veya etkili bir iklim tepkisi olmadığını savunuyor.

Yenilenebilir bir enerji geleceğini destekliyoruz ve nükleer enerjiyi, acil olarak ihtiyaç duyduğumuz iklim politikaları ve eylemleriyle ilgili gerçek eyleme geçmekten alıkoyan odak saptırıcı tehlikeli bir unsur olarak görüyoruz.

İklimime Nükleeri Bulaştırma (Don’t Nuke The Climate) Ağı’nın nükleer konusundaki ortak görüşü

Radyoaktif, kirli ve Tehlikelidir:

Nükleer reaktörler, binlerce yıldır doğrudan insan ve çevre tehdidi oluşturan uzun ömürlü radyoaktif atıklar üretir. Radyoaktif atık yönetimi maliyetli, karmaşık, tartışmalı ve çözümsüzdür. Nükleer atıkların inatçı ve nesiller arası mirası göz önüne alındığında, nükleer enerji temiz bir enerji kaynağı olarak kabul edilemez.

Tüm insan yapımı sistemler başarısız olur. Nükleer güç başarısız olduğunda, bunu küresel ölçekte yapabilir. Çernobil ve Fukuşima gibi kazaların insani, çevresel ve ekonomik maliyetleri çok büyük ve devam ediyor.Herhangi bir kaza olmasa bile eski reaktörlerin ve nükleer tesislerin hizmetten çıkarılması ve temizlenmesi teknik olarak zor ve son derece maliyetlidir.

Sürdürülebilir enerji değildir:

Nükleer enerji, uranyum madenciliğine dayanır. Kömür madenciliği gibi bu da olumsuz çevresel etkilere neden olur ve işçileri ve toplulukları riske sokar.Uranyum madenciliği ve işlenmesinden reaktör soğutmasına kadar büyük miktarlarda değerli su tüketen, yoğun su kaynağına ihtiyaç duyan bir endüstridir. Nükleer santraller, azalan ve ısınan su kaynakları, deniz seviyesinin yükselmesi, kuraklık, denizanası sürüleri ve artan fırtına şiddeti dahil olmak üzere iklim etkileri tarafından şiddetlenen tehditlere karşı savunmasızdır.

Hak kayıplarına yol açar :

Nükleer endüstri, dünya genelinde hem Yerli toplulukları hem de daha düşük sosyo-ekonomik statüye sahip olanları orantısız bir şekilde etkilemektedir. Uranyum madenciliği, silah testleri ve nükleer atık boşaltma mirası, dünyanın en savunmasız topluluklarından bazılarını etkiler ve tehdit eder. Radyasyona maruziyet, çocuklar, hamile kadınlar ve altta yatan sağlık sorunları olan kişiler de dahil olmak üzere topluluğumuzdaki en savunmasız kişiler için daha büyük bir risk oluşturmaktadır.

Yavaştır:

Nükleer enerji, acil bir soruna yavaş bir yanıttır.Nükleer reaktörlerin inşası ve lisanslanması yavaştır ve hatta net elektrik katkısı olmak için daha yavaştır.Küresel olarak, reaktörlerin inşası rutin olarak on yıl veya daha uzun sürer ve zaman aşımı süreleri yaygındır.

Maliyetleri yüksektir:

Nükleer enerji artık elektrik üretmenin en sermaye yoğun ve pahalı yollarından biri ve maliyetler artmaya devam ediyor. Avrupa ve ABD’de yapım aşamasında olan reaktörlerin maliyet tahminleri artmaya devam ediyor ve birçoğu bütçeyi aşıyor ve programın yıllar gerisinde kalıyor.

 Bir Güvenlik Riskidir:

Nükleer santraller önceden konuşlandırılmış terörist hedefler olarak tanımlanıyor ve büyük bir güvenlik tehdidi oluşturuyor. Bu muhtemelen polislik ve güvenlik operasyonlarında bir artış ve sivil özgürlükler ve halkın bilgiye erişimi üzerinde artan kısıtlama gibi etkilere yol açacaktır. Nükleer enerji -silah bağlantısının çift kullanımlı yapısı finansman, insan kaynakları ve askeri ve sivil nükleer sektörler arasındaki daha geniş bağlantılar oluşturduğu üzere özellikle nükleer silaha sahip ülkelerde silahların yayılmasını ve güvenlik endişelerini artırıyor.

Yaşlanan ve yaşlanmaya bağlı riskleri vardır:

Mevcut nükleer reaktörler oldukça merkezi ve esnek değildir. Talep ve kullanımdaki değişikliklere cevap verme kapasitesinden yoksundurlar, yayılmaları yavaştır ve modern enerji şebekelerine ve piyasalarına pek uygun değildirler.Mevcut reaktörlerin çoğu eskidir ve kullanımdan kaldırılacaklardır ve ömrünü uzatmak için yapılacak herhangi bir hareket ciddi güvenlik endişeleri doğuracaktır.Küçük Modüler Nükleer Reaktörler (SMR’ler) ve diğer ‘yeni nesil’ nükleer projeler ticari üretimde veya kullanımda değildir ve kanıtlanmamış ve belirsizdir.Ne arızalı mevcut reaktörler ne de var olmayan vaat edilen reaktörler, ulusal bir enerji sistemi için güvenilir bir temel değildir.

Karbon Nötr değildir:

Sıfır veya sıfıra yakın emisyonlu nükleer güç diye bir şey yoktur. Yaşam döngüsü ve fırsat maliyeti emisyonları göz önüne alındığında, nükleerden kaynaklanan emisyonlar fosil yakıtlardan daha düşüktür, ancak yenilenebilirden çok daha yüksektir.

Nükleer yakıt çevriminin hemen her aşaması ek enerji girdileri gerektirir. Uranyum madeni prosesine göre karbon ayak izini arttırır, malzemelerin taşınması ve devam eden nükleer atık yönetimi de enerji yoğun teknoloji kullanımını gerektirir.

Ortak enerji hepimizin geleceği demek ve bu ancak gerçek yenilenebilir enerji ile sağlanabilir, radyoaktif enerjiyle değil!

Nükleersiz. org’un da bileşeni olduğu DNTC Ağının üretimi olan kampanyanın orjinaline buradan ulaşabilirsiniz.

Is Japan a potential Fukushima producer by igniting the Sinop project?

The deforested area is prepared for the Sinop NPP project

After the withdrawal of Japanese Company Mitsubishi, the Sinop nuclear project of Turkey continues with the approval of the EIA which was based on the intergovernmental agreement with Japan and without a new company to be assigned for the construction of reactors!

For the first time in history, Turkey approached its ideal of owning a nuclear power plant with an intergovernmental agreement signed with Russia in 2010 for the Akkuyu Nuclear Power Plant Project. 1 month after the Fukushima Nuclear Disaster a 159-kilometer human chain was formed from Mersin city center to the Akkuyu Nuclear Power Plant project site. Research conducted by Greenpeace in 2012 indicated that the existing nuclear opposition all over the country to 85% after the beginning of the Fukushima Nuclear Disaster. Despite Fukushima Nuclear Disaster, the Turkish government declared that the Akkuyu NPP which was expected to be abandoned would continue, moreover, the second NPP project would be realized by Japan in Sinop city. It seemed that Japan closed all its reactors soon after Fukushima Nuclear Disaster was in the need of a new platform to make use of its nuclear technology.

On the other hand, the citizens of Sinop have been opposing the idea of a nuclear power plant construction in their city since the 1990s. In 2006 a rally was organized in Sinop with the participation of 20 thousand people from all over the country. Since Sinop was one of the cities where the Chernobyl effects were heavily experienced citizens were aware of the risks of the nuclear power plant. In fact, this was not different for the rest of the country. Despite strong opposition to this project, an intergovernmental agreement was signed between Turkey and Japan in 2013 and Mitsubishi was assigned to establish 4 reactors of 4560MW via a Built -Own-Operate type agreement. These reactors would be constructed via a consortium of French Areva -Japanese Mitsubishi as ATMEA-1 which has no trial yet.

Mitsubishi made preparations for the nuclear power plant project in Sinop for 5 years, including ground studies. As a result of the studies carried out to determine the seismicity in Sinop in 2014, explanations were made that made the earthquake as small as 400 GAL in Turkey. However, Turkey and Japan’s anti-nuclear counterparts clearly stated that Turkey is an earthquake country at least as much as Japan and that seismicity cannot be underestimated. During 5 years of Mitsubishi’s presence in Sinop 1 million trees were cut in the area of ​​1415 stadiums that resulting in an environmental massacre. The first movement for this action was started by the transfer of 10 square kilometers of land from the Ministry of Agriculture and Forestry to the Ministry of Energy. Saying that the project would not be harmful to adjacent to subsistence works such as agriculture, animal agriculture, and fishing in nearby villages as well and friendly to its neighbor Hamsaros National Nature Conservation Area, even the preparation process showed the opposite. As a result of this in 2015 at the 29th Anniversary of the Chernobyl Nuclear Disaster, there were 30 thousand people gathered in the rally and it was also published in Japan days in the following month. Towards the end of 2018, it was announced that the price of the Sinop nuclear project, which had not even been licensed yet, was revised and doubled to 40 billion dollars. The Turkish government did not accept the price hike and announced the end of the agreement with Japan. Thus ending the project the Mitsubishi-Areva consortium which was commissioned in 2013 for the construction of reactors also ended.

Meanwhile, The Japanese Government, which was committed to realizing the Sinop nuclear power plant project with its share which would never be less than %51, has submitted the EIA application file. After Mitsubishi withdrew from the project, this application was filed by Assystem ENVY Energy and Environmental Investment on behalf of EUAS International ICC Sinop Nuclear Power Plant Jersey Islands Turkey Central Branch who later became the other party of the agreement with its %49 shares. But in the EIA there was no new company introduced to replace Mitsubishi. For this reason in the  EIA Flamanville, 3 type reactor was declared as a “reference reactor” to evaluate the impact of the project on the environment while there is no technology investor company replacing Japanese Mitsubishi.

Undoubtedly, Japan’s withdrawal from the project was welcomed throughout Turkey. However, the way which was paved by Japan was not closed and this development did not prevent the EIA preparation file from turning into a final EIA application. Moreover, before the Japanese withdrew from the Intergovernmental agreement, the public was heavily prevented from all decision-making processes in an antidemocratic way. At first, the participation of the public that has to be done according to the EIA regulations was held by preventing the participation of the opposing public on the 6th of February 2018 and there were riot police attacks and tear gas used against the public. As a result of the government’s suppression of citizens, lawsuits were filed against 17 of them. Then in a similar anti-democratic way in 2019 the non-governmental organizations from Sinop were prevented from attending the Review and Evaluation Commission of EIA  which was held in the capital city of Turkey, Ankara for Sinop NPP. When it was announced that the EIA was approved The Sinop Anti -Nuclear Platform as the leading group of the opposition in Sinop started a campaign and collected approximately 4 thousand dollars to put the final EIA decision into court for the judiciary process which is expected to be started by June 2021.

Obviously, Japan dragged Turkey which does not have a nuclear power plant, into a nuclear adventure and ignited another potential Fukushima in order to save the image of its nuclear technology which was distorted by the nuclear disaster.

Pınar Demircan

First published on CNIC in Japanese No 564 as the cover article in June 2021